6 Nisan 2012 Cuma

Dostummmmm....

Şimdi... 
Ludovico Einaudi'nin tanıdık melodileri insanı ilk sahneden filme bağlıyor... Derken, sizi filme bağlayan tek şeyin bu olmadığını fark ediyorsunuz. Bu, sadece bir "kendini iyi hisset filmi" değil. Bu, üzüntülü olmaktan ziyade, neşesinin ve size bahşettiği mutluluğun içinde, hüzün de veren bir film. Gerçek bir hikayeye dayanıyor olması da cabası...
İnsanların, birbirleriyle iletişime geçerken neleri ortaya koyup, nelerinden ödün verdiğini görmeye hazır olmadığınız sürece izlemeyin derim ben... Şahsen rahatlıkla söyleyebilirim ki, aşırı pozitif hikayesine rağmen, bu hikaye benim içime oturdu... En olmadık adamların dostluğu klişesi, o kadar tatlı bir dille verilmiş ki, sanki bir arkadaşınız bu hikayeyi anlatıyor gibi hissedebilirsiniz... Beni dinlemeyip, başka bir ruh halinde izleseniz de, iyi seyirler... Ne de olsa tatlı bir seda almaya değil, vermeye geldiler...

5 Mart 2012 Pazartesi

Sen ağlama...

Sen tut yasa dışı yollarla Amerika'ya girmiş Meksikalı işçinin dramını anlat, benim taa İstanbul'da yüreğim cızlasın.

Süpersonik gerçekçi hikaye anlatımı ve oyunculuklarıyla belgesel tadında bir baba-oğul hikayesi, senin benim de içine düştüğümüz "daha iyi bir hayat"a sahip olma mücadelesini anlatıyor. Baba Carlos rolüyle Demian Bichir öyle bir döktürüyor ki, o her gün işten eve geldiğinde önüne yemek koymak, "Hadi sen dinlen biraz." , hayalini kurduğu arabayı aldığında da arayıp "Güle güle kullan Carlos abi!" demek istiyoruz. Hikayenin sonuna doğru ergenliği bir kenara bırakıp babasının sevgisine kendini teslim eden oğlu Luis'le filmin sonuna doğru karşılıklı otururken gözyaşı döktüğünde, elinin tutuvermek istiyoruz.

Gerçekçiliğin kralının tokadını yemeye hazır olduğunuz güne kadar filmi izlemeyin, çarçur etmeyin!
Hadi iyi seyirler...